A+ A-

Sporda Saldırganlık ve Şiddet

 
Türkiye’de ve dünyada sporda şiddet konusu alınan tüm önlem ve hatta kanunlar
çıkarılmasına rağmen, çözümünde sorun yaşanan bir konudur. Ülkemizde bununla ilgili iki
ayrı kanun çıkarılmış olmasına rağmen, halen önemli bir problem olarak devam etmektedir.
Dünyada spordaki şiddet konusu ülkemizden daha olumsuz ve istenmeyen durumdadır.
 
Saldırganlık ve sporu en aykırı iki kavram olarak düşünebiliriz. Spor, şiddeti en aza
indiren hatta yok eden bir faaliyet olarak değerlendirilebilir. Sporun insan hayatının değişmez
bir etkinliği olması, yenme ve muktedir olma duygularına hitap etmesi, bilimsel araştırmalarla
da tespit edilmiştir.
 
Felsefe ve judo kavramlarını bir bütün olarak düşündüğümüzde, günümüz
teknolojisinin ardında yatan temel tavrı ve düşünme biçimini eleştirel olarak açıklama imkânı
bulabiliriz. Bu türden bir düşünme biçimine veya felsefeye gereksinimin altında yatan neden
ne olabilir? Söz konusu ilişki, insan arasındaki ilişkinin yeniden ve derinlikli bir biçimde ele
alınmasını ve özellikle modern dünyada bu ilişkinin nasıl bir dönüşüme uğradığını özenle
düşünmeyi gerektirir.
 
Geride bıraktığımız iki dünya savaşlı, bol çileli ve de gözyaşlı, 20. yüzyılın en dikkat
çekici kişiliklerinden biri, Prof.Dr. Jigaro Kano’dur. Geliştirmiş olduğu judo sporu ile
milyonların hayatına girmiş, uluslararası ve ulusal yüzlerce organizasyonun, çok disiplinli bir
şekilde takip ettikleri, öğrenip öğrettikleri bir sporu, aslında bir hayat felsefesini yaratmıştır.
Kano, inanılmaz hırsı ve adanmışlığı ile bu sanatı kısa zamanda öğrenmiş ve başarılı bir
şekilde uygular olmuştur. Kano judoyu bir eğitim aracı, toplumsal faydaları olan bir spor
olarak geliştirmiştir (Güneysu, G., 2014).
 
Randori adını verdiği çalışma “hafif mücadele” dir ama asla tam güç kullanılmaz.
Maksat tekniği hafif dirence karşı kullanmaya çalışarak, o teknikte maharet kazanmaktır.
Randori, judoyu diğer jujutsu ekollerinden ayırmıştır.
 
Eski ekolden gelen insanların kendi tekniklerini övmelerine rağmen Kano’nun bu
retorik ile yetinmemesi ve öğrettiği teknikleri sınamış olmasıdır. Burada belki bir Popper
yoktur ama en azından bir eleştirel akılcılık vardır. Bilim yapabilmek için “yanlışlanabilirlik”
çok önemli bir kavramdır. Bu kavrama göre bilimsel olanı belirleyen doğruların toplanması
değil, yanlışların süzgeçten geçirilerek ayıklanmasıdır. Jigaro Kano da yaptığı spora
yanlışlanabilir bir şey olarak yaklaşmış ve bunun sonucunda çeşitli ekleme ve çıkarmaların
 
 
sonunda, gerçekten akılcı ve de “etkili” bir spor dalı yaratmıştır. Bu başarının altında yatan
gerçek, kendi yarattığını “dogma” olarak sunmayı reddetmesidir (Güneysu, G., 2014).
Judo teknikleri mücadele sanatları içinde bilimsel olarak anlatılmaya, aydınlatılmaya
çalışılmış tekniklerdir. Kendiside eğitimci olan Kano, spora ve de tekniklere bilimsel
yaklaşmıştır. Genel olarak judoda iki ayrı güçten yararlanılarak teknikler kullanılır. Bunlar
merkez-kaç kuvveti ve kaldıraçtır. Örneğin yer mücadelesi sırasında altta kalmış bir judocu
kendi vücuduna kaldıraç olarak kullanarak, kendisinden çok daha ağır bir insanı çok az
kuvvet kullanarak üzerinden atabilecektir.
 
Fiziksel olarak dezavantajlı olan kişi, çok hafif güç kullanarak daha güçlü rakibinden
rahatlıkla kurtulabilir. Ancak bu sportif mücadelede dahi iki judocu birbirlerinin
sakatlamamaya dikkat etmekle yükümlüdür. Bir öğrenme, evrim ve tekâmül aracıdır. Fiziksel
değil aynı zamanda ruhsal gelişmenin de kaynağı, disiplinli ve de erdemli bir hayatın anahtarı
olmalıdır (Güneysu, G., 2014).
 
İki judocu birbirine selam verdiğinde; kendisi üzerinde hareket yapılacak olan aslında
şunu demek ister: “Kendimi sana emanet ediyorum.” Bu selamı alan ise “Sağlığınız ve
canınız bana emanet.” demektedir.
Benim düşüncem; rahmetli Köşk Emin Hocamızın öğrencilerine öğrettiği ve
geleneksel judonun temel taşları olan; sevgi ve saygıyı bilen, sen ve siz arasındaki farkı
kavramış, manevi değerlere önem veren bireyler olarak yaşamımızı sürdürmemizin en doğru
yol olduğudur.
 
Savunduğumuz düşünce “direnmekten kabul etmeye olan geçiş” yöntemidir. Bu en
önemli hayat felsefesidir ve onarılması gerektiren her ilişkinin temel ihtiyacıdır. Zorlama;
doğru olmayan gibi görünene karşı direnmek ve onu değiştirmeye çalışmak demektir. Oysa
kabul etmek; var olan durumu kabul ederek, başkalarının değişmesine yardımcı olan çok
güçlü bir ilk adımdır. Direnmek genellikle geçmişe takılırken, kabul etmek şimdiye ve
geleceğe odaklanır. Direnmenin altında yatan duygu korkudur.
Tüm çatışmalar, aslında sadece iki insan arasında karşılıklı bir direnmeyle başlar ve
sonra da kontrolden çıkar. Herkes ve her şey ile ilişki kurmak için tek yolun, kabul etmekten
geçtiğini fark ettiğimiz zaman, yaşamımız inanılmazlaşır. Herkesi ve her şeyi olduğu gibi
kabul etmek, kendine içten gelen derin bir mutluluk yaratmaya izin vermek anlamına
geldiğini hayatı yaşadıkça ve hayatın anlamının ne olduğunu merak ettikçe judoyu
öğrendiğinizi anlarsınız…
Saygı ve sevgilerimle...
 
 
Dr. Öğr.Üyesi Cengiz GÜLER
 
Güler, C., (2019) Spor Mu? Felsefe Mi? Sanat Mı? Gazi Kitabevi, ISBN:978-975-8396-76-4. Ankara.
http://www.mucadelesporlari.com/mucadele_sporlari-gokhan_guneysu-
kose/Judonun_felsefesi-5.html Erişim Tarihi: 06 Aralık 2019.

Tüm Makalelerini Göster