A+ A-

Bir olimpiyat madalyası kazanabilmek

 BİR OLİMPİYAT MADALYASI KAZANABİLMEK 

           Olimpiyat oyunları, dünyadaki en büyük spor yarışmaları, tanıtım ve propaganda organizasyonudur. Geçmişte savaş için kullanılan spor, yani beden eğitimi kültürü; bugün insanları bir araya getiren, sevgi ve dostluğu pekiştiren, kültürel yakınlaşmayı sağlayan, evrensel barış araçlarından biri olmuştur. Çağımızda dünya devletleri, spor alanlarında güçlerini, zenginliklerini ve kültürlerini de sergileyerek, kendilerini kanıtlama ve kabul ettirme mücadelesi vermektedirler. Ekonomik kalkınmışlık ve devletin zenginliği spora da yansımaktadır. Böylece savaşlar, savaş alanlarından kültür, sanat, bilim, ekonomi ve spor alanlarına kaymıştır. Bu nedenle Olimpiyat, en büyük propaganda aracıdır.

     Bir olimpiyat madalyası kazanabilmek son derece güçtür. Onun için gerçek bir savaş verilir. Olimpiyatlarda dünyanın en yetenekli sporcu gençleri ülkelerinin bayrağını göndere çektirebilmek için kıyasıya bir mücadeleye girerler. Başarı, verilen imkan, çalışma ve inançla sağlanır.  

     Dünya sporunda layık olduğumuz yerde değiliz

     Bugün Türkiye’nin nüfusu 72 milyondur. Buna rağmen Olimpiyat barajını aşarak, Olimpiyat oyunlarına katılmaya hak kazanan sporcu sayısı 60’ı geçememektedir. Olimpiyatlarda 30 ana spor dalında (150’ye yakın dal) yarışma yapılırken, Katılabildiğimiz spor dalı 10 kadardır. Madalya kazandığımız spor dalları Güreş, Halter, Boks, Judo ve Tekvando gibi ferdi mücadele sporlarıdır. Her Olimpiyatta alınabilen madalya sayısı ise 5-10 cıvarındadır.

     2000 Sidney Olimpiyatlarında Judo, Güreş ve Halter  spor dallarında birer altın, tekvando ve güreşte birer bronz olmak üzere toplam 5 madalya kazanılmıştır. Bu oyunlarda Bulgaristan 5, Yunanistan, İsveç ve Norveç 4’er altın madalya kazanarak, Türkiye’yi geçmişlerdir.

     2004  Atina Olimpiyatlarında ise Halterde 3 altın, Boks, Tekvando ve Güreşte birer gümüş, ikisi Güreşte olmak üzere Halter ve Çekiç atmada birer bronz madalya kazanılmış ve toplam 10 madalya elde edilmiştir.

     Bu rakamlara bakılınca, çağlar boyunca devletinin temelini beden eğitimi kültürünün üzerine kurmuş bir milletin torunları  olarak, hiç de öğünülecek bir durumda olmadığımız görülmektedir. Nüfusunun yarıya yakını gençlerden oluşmuş Türkiye, Olimpiyat oyunlarında 25 veya 30’uncu sıralarda yer alırken, 2004 Olimpiyatlarında 10 milyon nufuslu Yunanistan 6 altın madalya ile 14’üncü, 17 milyon nüfuslu Avusturalya ise 17 altın madalya ile 4’üncülük kürsüsünde yerini almıştır. Ümit etmediğimiz pek çok küçük ülke oyunlara yüzlerce sporcu ile katılmaktadır.

     19 yaşındaki bir tek Amarikalı yüzücü 6’sı altın 8 adet madalyayı aynı oyunlarda kazanıyor ve tek başına koca Türkiye’yi  geçebiliyorsa, övünmeye hakkımız yok demektir.

     Sporun temeli olan atletizm, yüzme ve cimnastikteki  halimiz ortadadır. 
 
 
 
 
 
 

     Dört tarafı denizlerle çevrili ve bunca gölü olan ülkemizin kürekçileri, yüzücüleri, yelkencileri ve tramplen atlayıcıları nerededir?

     Ata sporlarımız olan atıcılık, binicilik, kılıç, cirit, çekiç  ve okçulukta yarışacak sporcumuz mevcut değildir. 

     Bunca plajımıza karşın plaj voleybolcuları, salon voleybolcuları, tenisçiler, bisikletçiler, 12 dev adam, filenin sultanları ve muhteşem transferlerin yapıldığı futbol takımlarımız Olimpiyat oyunlarında yerlerini alamamaktadırlar.

     Her çocuğun spor yapma imkan ve mecburiyetinin bulunduğu, nüfusun % 20’ sinin  lisanslı sporcu olduğu, devlet bütçesi veya diğer kaynaklardan gençliğe, spor veya spor yatırımlarına % 8-12 pay ayrılan gelişmiş ya da sporun değerinin bilindiği ülkelere bakıldığında, ülkemizde sporcu, spor eğitimcisi ve spor tesisi olmadığı görülmektedir. Her geçen gün Türk sporu biraz daha kötüye gitmektedir. Spor yok edilirken, elimizde kalmış dünya çapındaki birkaç sporcumuz da kaprislerle, ilgisizlik ve kıymetbilmezlikle yok edilmektedir. Son günlerde çok değerli iki haltercimizin aynı akibete sürüklendiği görülmektedir. Bunların yedeği de yoktur. Madalya beklenen birçok sporcumuz ise olimpiyat barajını son yarışmalarda geçebilmiştir. Bu da onların, daha ilk turlarda çok zorlanacaklarını göstermektedir. 

     Olimpik sporcu bebek gibi özenle bakılmalıdır

     Biz bir olimpik sporcunun nasıl yetiştiğinin farkında değiliz. Halbuki onlar bizim gurur kaynağımız, hatta milli kahramanlarımızdır. Bu sporculara ulvi heyecan verilmelidir. Sürekli ruhlarına hitap eden moral eğitimi uygulanmalıdır. Yediğinden içtiğine, ilacına, giyimine, kuşamına, uykusuna, istirahatine, moral yapısına, tıbbi kontrollerine, hatta attığı adıma ve aldığı nefese kadar hepsi kontrol altında olmalıdır. Özel doktoru, diyetisyeni, fiziko-terapisti, kondüsyoneri, antrenörü, kamp müdürü ve psikoloğu onu bebek gibi özenle bakmalı, hafiye gibi takip etmeli ve moralini daima en üst seviyede tutmalıdırlar. Bunun için, olimpik sporcunun kendini tümden teslim edebileceği, inandığı, antrenör veya kondüsyoner gibi, lider bir ağabeyine ihtiyacı vardır. 
 

     2008, Çin yılı

     Son yıllarda, ekonomik olarak dünyayı sarsan ve Şanghay beşlisi içinde siyasi bir güç olarak da kendini dünyaya kabul ettiren Çin, olimpiyat oyunlarına çok iyi hazırlanmıştır. Amacı Amerika’ya üstün gelmektir. Ev sahipliği avantajını da kullanarak bunu başaracaktır. Başta da belirttiğim gibi, sporda üstünlük artık, küreselleşen dünyada hakimiyetin işaretidir.

     Bu yıl Pekin olimpiyat oyunları bizim için çok zor geçeceğe benzer. Altın madalyaya ulaşmak hayal olabilir. Bundan sonrası  için ise, sporcuların en çok ihtiyacı, moral ve motivasyondur. Bugün sporcularımızın kişisel gayretlerle elde ettikleri  başarılarını mucize saymak gerekir. Türk gencine yeterince imkan sağlandığında, muhakkak ki sporda ve her alanda, Ulusuna layık başarı örneklerini artıracaktır. 
 

Prof. Dr. İbrahim ÖZTEK 
Türkiye Olimpian Derneği Genel Sekreteri -Türkiye Judo, Karate, Kuraş, Aikido,Vuşu Fed. Eski Başk. 
 
 
 

Tüm Makalelerini Göster